Kızamıkçık (Rubella) Enfeksiyonu

Kızamıkçık (rubella) oldukça yaygın görülen bir enfeksiyondur. Hastalık öksürük, hapşırma gibi durumlarda, havaya yayılan virüsler tarafından üst solunum yollarına girilmesi yoluyla bulaşır. Hastalığın kuluçka süresi 14-23 gündür ve hastalık virüs  yoluyla bulaşmasından itibaren 14 ila 23 gün sonra ortaya çıkar.

kizamikcik-hastaligi-nedir

Çocuklarda genellikle 2 yaş ve sonrasında görülebilen kızamıkçık; hafif ateş, iştahsızlık, öksürük, kulak arkasındaki lenf bezlerinde şişme, baş ve eklem ağrısı gibi belirtiler ile başlar. Daha sonra yüzde başlayıp vücuda yayılan küçük kırmızı noktalar halinde döküntüler görülür. Belirtiler 2-3 gün sürer, bazen hastalık çok hafif seyirli olabildiği gibi özellikle erişkinlerde biraz daha şiddetli seyredebilir. Ayrıca enfeksiyon geçiren kişiler hastalığa karşı bağışıklık kazanırlar.

Kızamıkçık hamilelik sırasında geçirildiğinde, anne karnında ki bebekte ciddi sorunlara neden olabilmektedir. Gebelikte geçirilen kızamıkçık (rubella), düşük ve ölü doğumlara da neden olabilmektedir.  Bu nedenle kızamıkçık virüsü aldığını düşünen hamile kişilerin, doktor kontrolü ile gerekli testleri yaptırmaları çok önemlidir. Ayrıca kızamıkçık olan kişilerin hamile olan bireyler ile temastan kaçınmaları gereklidir. 

Kızamıkçık’ tan Korunmak İçin;

Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan KKK; Kızamık-Kızamıkçık-Kabakulak aşısı, bu hastalıktan korunma sağlaması açısından önemli olmakla birlikte, tüm çocuklara uygulanmaktadır. Bebeklerde 1 yaşından sonra yapılır ve 2 doz şeklindedir, 2. dozu 5-6 yaş aralığında yapılır. Aşı yapıldıktan sonra, kızamıkçık olan kişilerde hastalık daha hafif seyredebilir.

Kaynakça;
http://www.mumcu.com/gebelik-ve-rubella-kizamikcik-enfeksiyonu/ (Dr. Alper Mumcu)
http://www.asm.gov.tr/asitakvimi.smt
http://www.asidanisma.com

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

.

 

 

 

 

 

Bebeklerde Diş Çıkarma

Bebeklerde diş çıkarma süresi ortalama olarak 6-7 aylıkken çıkmaya başlarken, yaklaşık 29-30. aya kadar diş çıkarmaya devam ederler.  Ayrıca anne-babanın genetik faktörlerine bağlı olarak, diş çıkarma sürecinde farklılık görülebilir.

tooth

Diş çıkarma süreci bebekten bebeğe değişebilen bir süreçtir ve bu dönemde genellikle yaşanan sorunlar arasında;

  • Ateşlenme
  • İshal
  • Ağızda salya artışı
  • Uykusuzluk, uyku düzensizliği
  • Ağlama krizleri, huzursuz olma
  • İştahsızlık, kilo alımının yavaşlaması
  • Ellerini ısırma
  • Diş etinin şişmesi

ve bunun gibi nedenler, en çok görülen belirtiler arasındadır. Bu dönemde bebeklerin diş etinden duyduğu rahatsızlık nedeniyle, iştahsızlık görülebilir ve yemeleri gereken gıdaları almayı reddedebilirler. Bu durumda yemesi için zorlanmamalıdır, anne sütü ve mama takviyesi yapılması yeterli olacaktır. Yine dişin ağızda belirmesiyle bu bölgede kanama olabilir. Kanama ile birlikte oluşan diş eti rahatsızlığı için ayrıca doktor ile görüşülmeli, diş hekimi tarafından takibi yapılmalıdır.

Sonuç olarak diş eti kabarır, şişer ve daha sonra diş uç vererek ağızda belirir. Bazı bebeklerde şiddetli bir şekilde, bazılarında ise daha hafif bir şekilde süreç devam eder. Peki diş çıkarma sürecinde bebeğin rahatlaması için anne ve babalar neler yapabilir;

  • Bebeğin diş etini kaşıması için soğuk bir havuç, salatalık yada soğutmalı lastik diş kaşıyıcı verilebilir, böylece diş etindeki sancıyı azaltmasına yardımcı olur.
  • Bu dönemde huzursuzluk yaşayabilirler bu nedenle daha çok ilgi ve şefkat beklerler, sık sık kucağınıza alarak  sakinleşmesini sağlayabilirsiniz.
  • Diş eti ağrılarını ve kaşıntılarını azaltmak için doktor önerisi ile diş jeli kullanılabilir.
  • Parmağınız ile bebeğinizin diş etlerine masaj yapabilirsiniz yada temiz bir tülbentle masaj yapılabilir.
  • Bu dönemde iştahsızlık yaşanabilir bu durumda sık sık emzirilmeli yada formül mama verilmelidir.
  • Şiddetli ateş ya da ağrı durumlarında ise mutlaka doktora danışılmalıdır.

 

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

 

 

 

Doğum Çantanız Hazır mı?

Doğum zamanı yaklaştığında heyecan ve telaş duyguları birbirine karışırken, yapılması gereken en önemli hazırlıkların başında  doğum çantasının hazırlanması gelmektedir. Özellikle anne adayları bu dönemde oldukça heyecanlı bir bekleyiş içerisinde olacağı için, en az 2 ay önceden doğum çantasının hazırlanmasında fayda vardır.

Doğum çantasını eksiksiz olarak hazırlamak için; önceden yapılacak bir liste ile yanınıza alınacakların belirlenmesi, anne adaylarına fazlasıyla  kolaylık sağlayacaktır. Özellikle hastaneye giderken götüreceğiniz için, erken doğum ihtimaline karşı son aylarda çantanın devamlı yanınızda bulundurulmasına dikkat edilmelidir. Böylece ani durumlarda “doğum çantam hazır mı?” düşüncesini de kafanızdan atmış oluyorsunuz.

Ben de doğum zamanıma yaklaşık olarak 2 ay kala doğum çantamı hazırdım. Alt tarafı bir çanta diye düşünenler olabilir fakat gerçekten doğum çantasının ne kadar önemli olduğunu, hazırlama aşamasında anlıyorsunuz. Çantanızın önceden hazır olması ise sizin rahat olmanızı sağlıyor. Peki çantamıza neler koymalıyız, olmazsa olmaz parçalar nelerdir ?

1029461_1280x720

Anne için gerekenler;

  • 2-3 adet gecelik (emzireceğiniz için önden düğmeli olmalı)
  • Sabahlık
  • İç çamaşırı (bir kaç adet olmalı, günlük ‘kullan-at’ çamaşırlarda çok işe yarıyor)
  • Terlik
  • Çorap
  • 2 adet emzirme sütyeni
  • Göğüs ucu kremi
  • Göğüs pedleri
  • Hijyenik pedler
  • Islak mendil ve kağıt havlu
  • Makyaj çantanız ve makyaj malzemeleriniz
  • Diş fırçası ve diş macunu
  • Emziren anne için süt arttırıcı çay
  • Lohusa tacınızı da sakın unutmayın 🙂

Bebek için gerekenler;

  • 3 takım hastane çıkışı
  • 3 adet zıbın
  • 3 adet tulum
  • İkili pijama takımı
  • Çorap
  • Eldiven
  • Şapka
  • Patik
  • Mama önlüğü
  • Bebek battaniyesi
  • Yenidoğan bebek bezi
  • Alt değiştirme bezi
  • Pişik kremi
  • Yenidoğan bebek ıslak mendili
  • Emzik ve biberon
  • Portbebe ve çanta

 

Bunların dışında  doğum yapacağınız hastane ile önceden görüşüp hangi imkanları sağladıklarını ve istedikleri bir şey olup olmadığını da öğrenmenizde fayda vardır.  Örneğin bir çok hastane, sütünüzü sağmanız gerektiğinde göğüs pompası desteği sağlamaktadır. Hastaneden çıktığınızda ise profesyonel bir süt sağma makinesi kiralamanızı öneririm. Evde çok fazla uğraşmamanız ve sütünüzü arttırmanız açısından çok yararlı. Yine bazı hastanelerde bebek yatağı için, bebek nevresim takımı da istenebilir.

 

Sağlıklı doğumlar dilerim, sevgilerimle…:)

Nihan Yıldırım

 

Kış Aylarında Bebekler Nasıl Giyinmeli?

cuteeee

Kış aylarında bebeklerin, soğuk havadan korunması ve özellikle vücut ısılarının 36-37 derecenin altına düşmemesi çok önemlidir.  Bu aylarda hava daha soğuk olduğundan üşütüp hastalanma riski yüksektir ve bu nedenle bebek ile dışarı çıkarken çok dikkat edilmelidir. Bebeği soğuktan korumak için giyeceği kıyafetler özenle seçilmelidir. Dışarı çıkıldığında bebek arabasının, soğuk havayı önlemesi açısından yağmurluk veya rüzgarı kesen bir örtü ile korunmasında fayda vardır. Soğuk havada dışarı çıkarken; havanın en az soğuk olan zaman diliminde çıkılması ve dışarıda uzun süreler kalınmaması gerekir. Örneğin sabah ve akşam saatleri daha soğuk olacağından, öğlen saatlerinde dışarı çıkmak daha yararlı olacaktır.

Bu aylarda kıyafet seçiminde, pamuklu ve polar tarzı giysiler tercih edilmelidir. Uzmanlar kalın bir giysi yerine daha ince ve bir kaç kat giyinilmesini öneriyor. Bunun nedeni ise girilecek ortama göre, eğer sıcaklık fazlaysa bir katının çıkarılmasının daha kolay olmasıdır. Bebek terledikçe ve ısındıkça bir kat çıkarılır eğer üşürse tekrar giydirilir. Kış aylarında ellerinin üşümemesi için eldiven takılmalı, boyun kısmını soğuktan korumak için de atkı kullanımı önemlidir. Bere veya şapka kullanımı da baş kısmını soğuktan koruyacaktır.

Kıyafetlerde özellikle yünlü ürünler, hassas ciltlerde bazen tahrişe ve alerjiye neden olabileceğinden pek fazla önerilmiyor. Bu nedenle bebekler ve çocuklar için %100 pamuk içeren kıyafetlerin seçilmesi önemlidir. Yine bedenine göre kıyafetler seçilmeli, dar veya çok geniş olmamalıdır, kıyafetinin içinde rahat edebilmelidir.

Bebekleri kışın giydirirken;

  • İlk olarak içine zıbın
  • Zıbın üzerine uzun kollu badi
  • Uzun kollu badi üzerine tulum olabilir
  • Sırt kısmının sıcak tutulması açısından tulum üzerine yelek olabilir
  • Bere, atkı, eldiven soğuk havalarda mutlaka olmalı
  • Patik, ayakkabı giydirilmeli
  • Dışarı çıkarken battaniyesi her zaman olmalı
  • Varsa arabasının yağmurluğu takılabilir, soğuk havayı önlemesi açısından iyi olur.

winter

Peki Bebeğin Üşüdüğünü Nasıl Anlarız?

Bebeğin üşüyüp üşümediğini anlamak için, koltuk altından vücut ısısını ölçmemiz gereklidir. Vücut ısısı 36 dereceden düşükse üşüyor demektir, bir kat daha giydirilmelidir. 37 derecenin üzerindeyse kontrol etmek gerekir. Bulunduğu ortam çok sıcak olabilir ve kıyafeti bir kat daha çıkartılır. Halen 37 derecenin üstündeyse, ateşi çıkıyor olabilir bu durumda doktora danışılmalıdır.

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

 

 

Televizyonun Çocuklar Üzerindeki Etkileri

Günümüzün en yaygın ve etkinliği yüksek kitle iletişim aracı hiç kuşkusuz televizyondur. Çocuklar ise televizyondan fazlasıyla etkilenmektedirler. Uzmanlar 0-2 yaş olan bebeklik döneminde, hiç televizyon izlenmemesini önerirken, 3-6 yaş ilk çocukluk döneminde, günde en fazla 1-2 saat eğitsel içerikli ve kaliteli programların izlenmesi gerekiğini vurguluyor. Ayrıca televizyonun doğru ve bilinçli bir şekilde kullanılması da çok önemli.

tvv

Ancak günümüzde çocuklar çoğu zaman eğitici-öğretici yayınlardan çok, ailelerinin tercih ettikleri programları izlerken, sürekli çalışmak zorunda olan ebeveynlerin ilgisizliği ve zamansızlığı nedeniyle de uzun saatler televizyon karşısında  vakit geçirmektedirler. Son yıllarda yapılan araştırmalar; 2 ila 5 yaş arası çocukların haftada 32 saatten fazla televizyon izlediği yönündedir. (Nielsen)

Televizyon izleme sürelerinin artması ise çocukları olumsuz etkiliyor. Olumsuz yönde etkilerine bakıldığında;

  • Geç konuşma, cümle kurmada zorlanma
  • Dikkat bozukluğu
  • İletişim kopukluğu
  • Sosyalleşmede zorlanma, kendini ifade edememe
  • Şiddete başvurma, agresif hareketlerin artması
  • Ders çalışmada isteksizlik
  • Okuma alışkanlığının kazanılmaması
  • Uzun süre tv karşısında kalmanın yarattığı sağlık sorunları

ve benzeri davranışlar  görülürken, aileler tarafından belki de çok fazla üzerinde durulmayan bu olumsuz etkiler çocuklarda algılama ve bir konuya odaklanamama gibi sorunlara da neden olabiliyor.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Milli Eğitim Bakanlığının birlikte yaptığı bir araştırmada, televizyonda gösterilen şiddet içerikli programların, gerçek hayatta ki olumsuz etkileri üzerinde durulmuştur. 1638 anne-baba ile görüşülerek yapılan, “TV Program İçeriklerinin Çocuk ve Gençler Üzerindeki Etkileri” konulu araştırmanın sonucunda; anne babalar, çocukların şiddet ve korkudan etkilenme düzeyini ‘en yüksek’ olarak nitelemişlerdir. Erkek çocukları olumsuz davranışlardan kız çocuklarına göre daha fazla etkilenirken, kız çocuklarının korku içerikli yapımların etkisinde kaldığı görülmüştür. (Milliyet, 2006)

Çocuğun televizyon programlarından olumsuz etkilenmemesi için ailelere de önemli görevler düşmektedir. Bunlar;

  • Televizyon izleme davranışını günde 1-2 saatle sınırlandırmak
  • Televizyonda neyi seyrettiğinden haberdar olmak için içerikleri kontrol etmek
  • Televizyonda gördüğü ve anlayamadığı şeyleri açıklamak
  • Televizyon önünde yalnız kalmasını önlemek
  • Televizyonu bir ödül ceza aracı olarak görmemesine zemin hazırlamamak
  • Televizyon izleyerek bütün boş zamanını doldurmasına izin vermemek
  • Televizyonda sadece reklam ve video kliplerle uyarılmasına izin vermemek
  • Televizyon eşliğinde yemek yeme alışkanlığını kazandırmamak
  • Televizyonda izlediği belirlenmiş programın bitiminde televizyonu kapamak (Ertürk, Y.D. 2004, Çocuk ve Televizyon Etkileşiminde Aile, I.Uluslararası Çocuk ve İletişim Konferansı)

Bunların dışında ebeveynlerin çocuklarına rol model oldukları için, gerekli durumlarda kendi alışkanlıklarını düzenlemeleri, çocuklarının gelişimine olumlu yönden katkıda bulunmaları açısından unutulmamalıdır.

“Bir akşam Jeremy okuldan eve sıkıntılı bir şekilde geldi. İngilizce öğretmeni ona bir ev ödevi vermişti: ‘Televizyonu bir hafta boyunca kapat ve bu deneyimini kaleme al’. Ne kadar düşündüyse içinden çıkamadı çocuk. Tam bir hafta televizyonsuz yaşamak aklın alacağı şey değildi. “Oğlum paniklemişti. Ödev üzerinde düşündükçe, korkusu bakışlarından anlaşılabiliyordu.” diyordu Jeremy’nin babası. Aslında Conrad ailesi televizyon bağımlısı değildi. Fakat profesyonel basketbol maçları onların en zayıf yönleriydi. İşin aksi tarafı, tam o sıralarda NBA maçları oynanıyordu. Daha da kötüsü, o bir hafta içinde, yaşadıkları şehrin takımı bir dizi maç oynayacaktı. Bu yüzden “Öğretmen bu ödevi sanki Jeremy’e değil de bana vermiş gibi ağır geldi” diyordu Jeremy’nin babası. Sonuç herkes için sürpriz oldu. Bütün aile çok farklı bir hafta geçirdi. Televizyondan seyredemedikleri iki önemli maçı tribünlerde seyrettiler. Tiyatroya gittiler, arkadaşlarını ziyaret ettiler. Evde o zamana kadar yapamadıkları meşgaleler buldular. Örneğin; mutfakta anneye yardım ettiler. Dahası Jeremy piyano derslerine başladı. Emekli öğretmen olan baba “Meğer ne kadar çok vaktimiz varmış” derken, ilginç bir benzetme yaptı: “Bir haftalık tecrübemle herkese diyorum ki, televizyonunuzu kapatın. Bu küçük iş, sizin beyninizi mısır lâpası olmaktan kurtaracaktır.”

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

Kedinizi Kucağınıza Alırken

Kedinizi kucağınıza alırken, onun davranışları ve sizinle olan iletişimi önemlidir. Özellikle kendisini güvende hissederse rahatça kucağınızda tutabilirsiniz. Küçük çocukların bir kediyi tutması ise gözlemlenmesi gereken bir durumdur çünkü onu tutarken incitebilir, farkında olmadan hırpalayabilir. Kedi severlerin bu konuda hassas davranması gerekebilir.

image

Yavru veya yetişkin bir kediyi nazikçe ve sağlam bir şekilde tutarken ani ve sert hareketler onun korkmasına sebep olabilir ve  kaçmak isteyebilir. Kaçmak isterken size zarar verebilir, tırnaklayabilir veya ısırabilirler. Yine kucağınıza aldığınızda ses tonunuzun alçak ve yumuşak tonda olması gerekir, yüksek sesten de korkabilirler.

Küçük Çocuklar Kediyi Tutmak İsterse;

Çocuklar genellikle kedileri karınlarından kavrayarak tutmaya çalışır. Okul çağından küçük çocukların, kediyi tutması zor olacağından, sizin kucağınızda iken kedinizi okşaması daha doğru bir hareket olacaktır. Yaşı daha büyük çocuklarda ise kediyi nasıl tutması gerektiği kolayca öğretilebilir. Ayrıca çocukların kedileri sık sık kucaklarına alıp bırakmak istememesine  izin verilmemeli zira kedi huysuzlanır ise zarar verebilir. Küçük çocukların eve gelen yavru kedi ile teması da gözlenmeli, yavru kediler kolayca kaçamaz ve sertçe tutulursa incinebilirler.

Kedilerin çoğu okşanmayı da çok sever, özellikle boyun ve sırt kısmı boyunca okşanmak hoşlarına gider. Okşarken de tüylerin çıkış yönüne doğru okşanması gerekir, ters yönde okşanması, tüylerinin kabarmasına neden olacağı için hoşlarına gitmez. Ayrıca kulaklarının ve göğüslerinin ovulmasından da keyif alırlar. Fakat karın bölgesi savunmasız bir bölge olduğu için çoğu kedi karınlarından okşanmayı sevmeyebilir.

Kedilerin neler hissettiğini de en iyi kuyruklarının hareketlerinden anlayabiliriz. Aşağıda ki resimde kuyruk hareketlerini inceleyebilirsiniz;

image

 

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

Bebekler İçin Oyuncak Seçimi

Bebek için alınan oyuncaklar zeka gelişimi, fizyolojik ve beden gelişimi için oldukça önemli bir yere sahiptir. Bebeklerin ay veya yaşına uygun oyuncakların seçilmesi, onun yeteneklerinin ve becerilerinin gelişmesine olanak sağlarken; renk, şekil, sayısal ve sözel algılama yeteneğinin de oluşmasını sağlar.

Büyüme dönemlerinde her çocuk oyun oynamaya ve doğal olarak oyuncaklara gereksinim duyar. Bu dönemde sağlıklı bir gelişim ile büyümesi önemlidir. Her yaşa uygun olarak seçilecek, doğru oyuncaklar ile oyun oynamanın ciddi yararlar sağladığı da bilinmektedir. Günümüzde artık neredeyse tüm oyuncakların ambalajında veya kutusunda, yaş aralığı veya hangi yaşa hitap ettiği belirtilmektedir, bu nedenle ebeveyn tarafından yaşına uygun oyuncak seçilmesi önemlidir.

Peki Oyuncak Seçimi Nasıl Olmalı?

0-3 ay aralığında ki bebekler müzikli, parlak ve ışıklı oyuncakları severler. Bu dönemde etrafını da fark etmeye başladığı için görme duyusu da gelişmeye başlar ve göz hizasında olan sallanabilen oyuncaklar da dikkatlerini çeker.  Aslında oyuncağın ne olduğunu bilmezler fakat dikkatini çeken oyuncakları veya nesneleri eğlenceli bularak tepki verirler. Örneğin çıngırak gibi oyuncakları çok eğlenceli bulurlar. Ayrıca bu tür oyuncaklar, el denetiminin gelişmesine de yardımcı olmaktadır.

3-6 ay aralığında ki bebekler için ise sesli oyuncaklar, bez bebekler, ayıcık gibi yumuşak oyuncaklar, şekilli yumuşak bloglar faydalıdır. Bu dönemde bebekler gördüğü şekillerin yanı sıra duyduğu seslere de çok duyarlıdır. Sesli oyuncaklar bebeğin duyu hissini geliştirerek farklı sesleri tanımasına yardımcı olur. Yine el ve göz uyumunu geliştirecek oyuncaklar, yumuşak kumaş kitaplar, düğmelerine veya butonlarına basılarak etki-tepki mekanizmasını öğreten oyuncaklar da çok yararlıdır.

6-9 ay aralığında ki bebekler için, renkli resimlere ilgileri arttığı için kalın, yırtılmayan kitaplar, aynalar, müzikli ve hareketli oyuncaklar, farklı şekillerdeki bloglar, eğlenerek vakit geçirmesini sağlarken beyin gelişimini de destekler. Ayrıca bu dönemde parmak oyunları, el çırpma oyunları, “bay-bay”, “baş-baş”, “ce-e” gibi el-kelime oyunları da yapılabilir. Sonraki zamanlarda çocuğun yaşı ilerledikçe daha komplike oyuncaklara geçilmelidir.

 

image

Defne’ nin Oyuncakları 😍

Oyunlarınız hep neşeli ve eğlenceli olsun  :))

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

Bebeklerde Gece ve Gündüz Uykusu

Yeni doğan bebekler, günün çoğu vaktini uyku ve beslenme ile geçirmektedir. Doğumdan sonra bir bebek, günün yaklaşık olarak 16-18 saatini uyuyarak geçirir. Uyku süreleri ise zamanla azalır ve okula başlama yaşına geldiğinde yaklaşık 10-12 saat olur. Bebekler ilk bir kaç ay, uykusu geldiklerinde uyurken, karnı acıktıklarında tekrar tekrar uyanmaktadır, gündüz ve  gece ayırımı olmaksızın…

Bu bir kaç ayı geçirdikten sonra bebeğin gündüz ve geceyi ayırt etmesini sağlamak, hem bebek hem de ebeveynler için çok faydalı olacaktır. Bebekler geceleri uzun uzun uyumaları gerektiğini ilk başlarda bilemezler, bu ayırımı öğretme görevi ise ebeveynlere düşmektedir.

Peki gece ve gündüz ayırımını nasıl öğrenirler?

Bebeğin gündüz ile geceyi ayırt etmesini öğrenmesi için öncelikle yatma vakitlerinde, yavaş yavaş sakinleşmesini ve rahatlamasını sağlayarak bir rutin oluşturmanız önemlidir. Akşam uykusunda; yatma vaktinin hep aynı saatte olmasını sağlarken,  odanın sessiz, sakin, loş bir ışıkla aydınlatılmış, sıcak olmasına, bebeğin karnının tok ve altının kuru olmasına dikkat edilmelidir. Uyutmadan önce rahatlatıcı bir banyo iyi gelebilir ya da yatırırken sakin bir ses tonuyla ninni söyleyebilirsiniz.

Geceleri uykudan uyanıp ağlıyorsa, hemen yanına gidip yatıştırmaya çalışmanız; ihtiyaçlarına anında cevap vermek açısından güven duygusunu oluşturup geliştirir. Fakat her zaman kendi yatağında  uyuması önemlidir, yanınıza almanız ve yatağınızda uyutmanız, bir süre sonra alışkanlık yaratabilir.

Uyku sırasında ağlayan bebek nasıl sakinleşir?

Ağlayan bebeği yatıştırmak için bir çok yöntem var­dır. Bebeğinizi iyi tanımanız, hangi yöntem ile yatışmasını sağlamanız gerektiği konusunda size ışık tutar. Yavaş tonda bir ninni veya melodi mırıldanır­ken bebeği hafifçe sallamak, genellikle yararlı olmak­tadır. Aşağıdaki yöntemler de, ağlayan bebeği rahatlat­mak için denenebilir.

  • Bebeğin yattığı yatak, puset veya arabasında hafifçe ritmik bir şekilde sallanması
  • Bebek arabası ile gezdirilmesi, arabada uyuyan bebekler için denenebilir
  • Kucakta göğüse yaslanmış haldeyken hafifçe sallamak
  • Odasında hafif bir müzik veya klasik müzik dinletilmesi
  • Masaj yapılması veya okşanması
  • Sıcak bir banyo yaptırılması
  • Poposuna hafifçe vurarak halk dilinde pışpış yapılması da bazı bebekleri sakinleştirebilir.

maxresdefault

Minik Mucizelere Mutlu ve Huzurlu Uykular 🙂

Sevgilerimle..

Nihan Yıldırım

.

 

Hamilelikte Folik Asit Kullanımı

Folik asit (Folat) B grubundan bir vitamindir, besin maddelerinde bulunan formuna Folat, ilaçlarda ve işlenmiş besinlerde ki formuna Folik Asit denilir. Ayrıca suda çözünen bir vitamindir.

folicacid

Daha çok yeşil yapraklı sebzelerde bulunan folik asit;

  • Ispanak
  • Fasulye
  • Brokoli
  • Yer fıstığı
  • Portakal suyu
  • Ceviz
  • Badem
  • Fındık
  • Fıstık
  • Karaciğer
  • Böbrek
  • Bira mayası

gibi besinlerde oldukça mevcuttur. Özellikle oluşan DNA hasarlarının onarımı ile hücre yapı taşlarının, kan hücrelerinin, sinir sistemi dokularının oluşum ve gelişimde önemli bir role sahiptir.

Bir çok kişinin folik aside ihtiyacı vardır. Ancak hamile kadınlar için folik asit kullanımı oldukça gereklidir. Hamilelik öncesi ve hamilelik süresince alınan folik asit, anne adayının sağlıklı bir gebelik geçirebilmesi, bebeğin olumlu yönde gelişimi ve bir çok doğumsal bozuklukların önlenmesi açısından çok önemlidir. Fakat çoğu kadın ihtiyaç duyulan tüm folik asidi tek başına yiyeceklerle alamaz bu nedenle takviye olarak  alınması gereklidir. Doğurganlık çağındaki tüm kadınların günde en az 400 mikrogram (0,4 miligram)  folik asit alması önerilmektedir.

Son yıllarda yapılan çalışmalar ; hamilelik öncesi ve hamilelik sırasında folik asit kullanımının, Spina Bifida görülme oranını azalttığı yönündedir. Spina Bifida (Açık Omurga) hastalığı, gelişimsel bir bozukluk olup, doğumsal anomali olarak tanımlanır. Oluşumunun önlenmesi için de, doktorlar tarafından hamilelik öncesinde folik asit kullanılmaya başlanması önerilir. Anomali riskini azaltmak için gebe kalmadan en az 6 hafta önce folik asit kullanımına başlanmalı ve gebeliğin ilk 3 ayı boyunca kullanımı sürdürülmelidir.

Son yıllarda gebelikte folik asit kullanımının, doğacak bebekte otizm riskini azalttığına ilişkin çalışmalar da mevcuttur. Örneğin Norveç’te yapılan ve 100 bini aşkın anne adayını kapsayan bir çalışmada; folik asit kullanan anne adaylarının çocuklarında otizm riskinin, folik asit kullanmayanlara oranla % 40 daha az olduğu sonucu çıkmıştır.

Folik asit içeren bir çok vitamin SGK kapsamında ödenmektedir ve  Dünya Sağlık Örgütü gebelikte folik asit kullanımını önermektedir.

Kaynaklar;
  • Gebelik Öncesi Dönem ve Gebelikte Folik Asit Kullanımı, Pınar ÇAKMAK, Yağmur MİNARECİ, Oğuz YUVANÇ, Turgut VAR, Tayfun GÜNGÖR, Leyla MOLLAMAHMUTOĞLU, Dr Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Ankara 2006; Cilt: 3 Sayı: 3 Sayfa: 157-161
  • American Academy of Pediatrics, Folic Acid for the Prevention of Neural Tube Defects, Committee on Genetics, Pediatrics 1999;104;325

 

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım

Kısırlık (İnfertilite) Sorununa Genel Bakış

Günümüzde pek çok  çift, mutlu bir aile olmak adına çocuk sahibi olmak ister. Bazı çiftler sorunsuz çocuk sahibi olurken, bazılarının ise farklı nedenlerden dolayı çocukları olmuyor. Son zamanlarda çocuk sahibi olamayan çiftlerin sayısı hızla artarken, çocuğu olmayan çiftlerin, kısırlık (infertilite) tedavisine daha fazla yöneldiği görülmektedir. İnfertilite nedeniyle her 10 evli çifttin bir çifti tıbbi yardım alıyor. Her sene bir çok kişi, kısırlık (infertilite) tedavi yöntemiyle sorunlarını çözüme ulaştırma yolunda hızla ilerlemekte, tüp bebek tedavisiyle de bebek sahibi olabilmektedir.

Peki kısırlık sorununun nedenleri nedir?

Kısırlık sorununun nedenleri; kişiden kişiye göre değişebilmektedir. Kısırlığın en yaygın nedenleri arasında;

Kadınlarda;

  • Yumurta yetersizliği
  • Tüplerin hasarlı ve tıkalı olması
  • Erken menopoz
  • Endometriozis
  • Polikistik over sendromu
  • Yanlış beslenme ve stres

Erkeklerde;

  • Sperm yokluğu (Azospermi)
  • Yapısal sperm bozuklukları
  • Varikosel
  • Testis Tümörleri
  • Uzun süreli kullanılan ilaçlar  (antibiyotikler, kanser ilaçları, vb.)

sayılabilir, ayrıca hem erkek hem kadın için;  ileri yaş, alkol tüketimi, sigara kullanımı, aşırı kilolu olunması gibi faktörler de, infertilite riskini arttırabilmektedir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar kadınlarda görülen kısırlık sorununun, aynı şekilde erkeklerde de meydana gelebildiğini göstermektedir. Dünya Sağlık Örgütü tarafından 1982-1985 yılları arasında yapılan çok yönlü araştırmada; olguların %20‘ sinde sorunun ağırlıklı olarak erkek, %38‘ inde sorunun ağırlıklı olarak kadın, her iki taraf için olguların  % 27‘ sinde sorunun genel anormaliklerden kaynaklandığı yönündedir.

Kısırlık nedeniyle oluşan problemlerin sonucunda yaşanılan stres de eşleri olumsuz yönde etkilemektedir. İnfertilite, eşlerin her ikisi için genellikle psikolojik olarak tehdit edici, duygusal olarak stresli, ekonomik olarak pahalı bir durumdur. İnfertilitenin fiziksel, psikolojik, sosyal, duygusal ve maddi etkileri vardır. Çiftler infertilite deneyimlerini, yaşamlarının en stresli deneyimi olarak tanımlamaktadırlar. Bu süreçte en az bir yıl düzenli olarak hamile kalmaya çalıştıktan sonra, gebelik gerçekleşmiyor ise mutlaka doktorunuza başvurmanız önerilmektedir. Doktorunuzun yapacağı tektikler ile varsa infertilite nedenleri araştırılıp size uygun tedavi yöntemi belirlenmektedir. Bu nedenle doktorunuz ile görüşmeniz, kontrollerinizi zamanında yapmanız önemlidir.

infertility

Tüm tedaviler yapıldıktan sonra yine de sonuç alınamıyorsa ve özellikle embriyo gelişimi olmadığından, gebelik gerçekleşmiyorsa, farklı bir tedavi olan donasyon tedavisi yapılabiliyor. Tüp bebek tedavisi uyguladıktan sonra başarısız olan, sonraki denemelerde de başarı olasılığı azalan  çiftler, yumurta donasyonu yöntemini tercih edebilmektedirler. Ancak ülkemizde yapılmayan donasyon işlemi, Türkiye’ ye en yakın yer olan KKTC’ de yapılabilmektedir. Kıbrıs dışında; İngiltere, Yunanistan, Avusturalya gibi bir çok Avrupa ülkesinde de tercih edilen bir yöntemdir. 

Kaynaklar;

 

Sevgilerimle…

Nihan Yıldırım